Sayfalar

26 Temmuz 2025 Cumartesi

Hüzün, Umut ve Ay Tutulması

     Hüzne alışmak lazım. Hayatımız hüzün dolu. Yazın bitişi hüzün, çocukluğumuzdan beri hayatımıza eşlik eden insanların, durumların, kurumların, binaların hayatımızdan çıkışı, vedalar, ve de çaresizlikler... Ne yapacağını bilememe, yapılanın doğruluğundan hep şüphe duyma, hayatı tam olarak anlayamama. Dermansız dertler, dermanı olan ama  bu dermana erişilmesi zor dertler, hepsi hüzün kaynağı...

    Yakın bir arkadaşımızın eşi hasta olmuş. Bir "tümör" vakası. Bu hastalığın hayatımıza girişi çok oldu, kullanılan terimlerin eskisi var, yenisi var. Tümör yerine "ur" derlerdi. Gazetelerdeki bulmacalarda çıkardı. Soldan sağa 5, iki harfli... Çok iyi bilmeme rağmen hemen yazamazdım. İçim acırdı. On yaşlarındaydım, ilkokulun sonu gibi, annemin sol uyluğunda "ur" çıkmıştı. Ameliyat, ardından İstanbul'da tedaviler. Çok zor, yıpratıcı bir süreç oldu. Sağlık hizmetlerine erişimin zor olduğu yıllar. Sosyal güvenlik ihmal edilmiş, maddi olanaklar kısıtlı. İstanbul'da yaşayan, Çapa'da bir eczanede çalışan, bu nedenle üniversite hastanesiyle ilişkileri olan bir akraba yardımı ile gerçekleşen radyoterapi ve kemoterapi tedavileri. Onların da adı değişikti, radyoterapiye "şua tedavisi" derlerdi. Bugün "ışın tedavisi" diyorlar. Kemoterapiye de "ilaç tedavisi" derlerdi. Hayatıma erken giren tıbbi terimler oldu. Kemoterapi sürecinde annemin saçları döküldü. Babamla İstanbul'a giderler, bir kaç gün kalırlardı. Annesiz olmanın hüznünü de erken yaşayanlardanım. Sağ, ama sağlıklı değildi. Var, ama yanımızda değildi. 

    Kemoterapinin son bir kaç seansını evde uygulamıştık. Torba dolusu ilaçlar gördüm. Yakınlarda oturan bir hemşire ile anlaştık, damar yolu açıp serumları takması için. Bu hemşirenin küçük bir kızı vardı. Annesi çalışırken onu ben oyalardım, elinden tutup gezdirirdim. Bir akşam gelmişlerdi. Onu oyalarken, gökyüzünde bir gariplik olduğunu önce bu küçük kız hissetti.  Ay tutulmuştu...

    Arkadaşımız ve eşi, dertlerine derman ararken, bütün yollar tek bir kişiye çıkmış. Meşhur bir doktor. Ameliyatı yapmayı kabul etmiş. Ama bedeli, kimine göre hiç, fakat şu anda ortada olmaması nedeni ile çok fazla. "Siz parayı hazırlayın, ben  yurt dışına gidiyorum, dönünce yaparım" demiş. 

    Öğrendiğimden bu yana kafam bu durumla meşgul. Arkadaşımızda bu para yok. Ama bu paranın çok daha fazlası pek çok kişide var. Üstelik boşta duruyor. Oysa bir insanın hayatını kurtarabilir. Doktoru merak edip biraz araştırdığımızda, gerçekten bu alanda en iyilerden biri olduğuna hemen ikna olduk. Çalışkanlığının karşılığını her türlü almış ve almaya devam ettiği de açıkça görülüyordu. İstediği paraya hiç ihtiyacı olmadığı, paylaşımlarından ve sürdüğü hayattan belliydi. Buna rağmen, küçük bir indirimin dışında, var olanın üzerine daha fazlasını koymaktan taviz vermemişti.

    Doktor haklı mı? Bir alanda en iyi olmak, o alanda en çok parayı kazanmayı gerektirir mi? Biz doktorun bu kadar çok para istemesine isyan etmekte haklı mıyız? Belki bu doktor pek çok hastayı hiç para almadan ameliyat etmiştir. Yoksa arkadaşımızı ve eşini bu masrafı karşılayabilecek güçte mi gördü? Bir ülkenin vatandaşı hastalandığında bu parayı vermeye mahkum mu? Bu para bulunmazsa doktor ameliyatı yapmayacak mı?

    Bu ve benzer pek çok soru kafamda dönüp duruyor. Ameliyatın kısa zamanda yapılması gerekiyor. Paranın bulunması için pek çok kişi çaba gösteriyor. Bir yardım kuruluşu herhalde ameliyatın yapılacağı hastaneyi ikna etmiş olacak ki, ücrette biraz indirim yapılmış. Toplanan para da gerekli olana yaklaşmış.

    Sürecin nasıl devam edeceğini merakla, umutla, ama en çok da "hüzünle" bekliyorum. Evet, hüzünle yaşamaya alışmak lazım, yanına umudu da koyarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder