Sayfalar

16 Aralık 2013 Pazartesi

Dershanelerin Kapatılması Üzerine

  Kapatılır, kapatılmaz... Orasını bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var, o da bu süreç tamamlamadan bu konu hakkında bir-iki söz söylemek benim de hakkım. Çünkü hem öğrenci olarak, hem öğretmen olarak, hem işletmeci olarak, hem de öğrenci velisi olarak -yani 4 ayrı rolde- dershane maceram oldu. Bir gün bu iş -ya da tartışma- bittiğinde, bu sektörün içinde bu kadar yer alıp da ortada yazılı tek bir kelime bırakmamış olmak beni üzer herhalde...
    İlginçtir, dershanelerin kapatılması tartışmasına ilk kez 1997 yılında, üniversite son sınıf öğrencisiyken İstanbul'da bir dershaneye iş başvurusuna gittiğimde şahit olmuştum. Başvurduğum dershane ÖZ-DE-BİR (Özel Dershaneler Birliği) üyesiydi ve panolarda, birliğin kamuoyuna yaptığı bir duyuru asılıydı. Duyuruda, o zamanki hükumetin dershanelerin kapatılması konusunda bir niyeti olduğundan bahsediliyor, devletin bu tamamen yasal, denetime açık ve vergisini veren kurumlarla uğraşacağına, bu işi yasa dışı yapan, ne olduğu belli olmayan özel ders merkezleri -sanırım etüt merkezleri lafı da geçiyordu- yerlerle uğraşması gerektiği anlatılıyordu.Henüz dershaneciliğe başlama aşamasında olan ben, o gün, sanki geleceği belirsiz bir sektöre adım atıyor olmanın huzursuzluğunu yaşar gibiydim.
   O günlerde, -eğer yanlış hatırlamıyorsam- milli eğitim şurası toplanıyordu. (Acaba hala toplanıyor mu?) Bu şurada bazı bazı kararlar alınıyor, ya da stratejiler belirleniyordu. Ne kadarı hayata geçiriliyordu bilemiyorum. Ama basına yansıdığı kadarı ile, bu şuralardan birinde, "dershanelerin sistem dışına çıkarılmas" kararı alınmıştı.Bugünlerde "kapatılması" tabiri çok kullanıldığına göre, o zamanlarda daha bir planlı ve uzun vadeli -en azından daha nazik bir tabir- niyet hissi göze çarpıyordu. Yani eğitim sistemi öyle bir değişecek ki, dershaneye ihtiyaç kalmayacaktı...
    Bugün gelinen noktada, bu şura kararının hayata geçirilemediği açık. Üstelik böyle bir niyet de ortada yok. Yani sanırım eğitim sisteminde bir düzenlemeyle değil de, dershanelerin şeklindeki oynamalarla bir "ortadan kaldırma" niyeti olduğunu anlaşılıyor.
   Daha sonraları, ben dershanede öğretmen olarak çalışırken çeşitli zamanlarda hükumetlerin buna yönelik niyetleri açıklandı. Bir zamanlar bunun sebebi olarak dershanelerdeki eğitimin bilimsel olmadığı, dershanelerin okullardaki planlı-programlı ve de sistemli eğitime paralel olan ama yanlış yollardan çalışan, "neden?" sorusuna yer vermeyen, sadece pratik yollar-yöntemleri öğrenciye ezberletmeye çalışan "yerler" olduğu kanısı hakimdi. Ben, o dönemde "yanlış işler yapılan" ya da eğitimi meta haline getiren, "olmaması gereken" bir sektörde çalıştığımı hissediyordum. Daha doğrusu, böyle hissettiriliyordu.
   Hatta bir ara, "yanlışımı düzeltmek için" ara sınıflarda derslere girerken M.E.B kitaplarını yanımdan ayırmıyordum ve yıllık planlarımızın kullanılacak araç-gereç kısmına mutlaka "MEB tavsiyeli kitaplar" yazıyorduk ki, Milli Eğitim kapsamında, yani "yasal" işler yaptığımızı vurgulayalım diye... (Daha sonraları ben MEB kitabından ders işlerken MEB okullarındaki öğretmenlerin bizim dershanenin kitabını kullandığını hatta öğrencilere de aldırttığını öğrenince bu komik duruma son verdim...)
   Dershanelerin neden kapatılmaya çalışıldığına dair herhangi bir yorum yapmak istemiyorum. Televizyonlardaki tartışmalara bakılırsa, bunun siyasi bir mücadelenin parçası olduğunu söyleyen bir kesim, bir de konunun siyasetle değil, tamamen "eğitimle" ilgili olduğunu söyleyen bir kesim var.
    Ben dershaneciliği aslında minibüsçülüğe benzetirim. İkisi de aslında olması gerekenin olmadığı içi ortaya çıkmış iş kolları. Üniversitede çalışırken, bölüm hocalarımdan biri, şu anda ulusal bir marka haline gelmiş bir dershanenin kurulma aşamasında, yani İstanbul'da daha ilk şubelerini açarken kendisine ortaklık teklif edildiğini, ancak yapılacak işi "geleceği olmayan" bir iş olarak gördüğü için bu teklifi kabul etmediğini söylerdi.... (Devam edeceğim)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder